Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
:
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
:
Ali Erdem ŞAHİN
Başvurucu
:
Evrim SÖNMEZ
Vekili
:
Av. Burçin SOLMAZ POLAT
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. 1978 doğumlu olan başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Çorum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde diş hekimi olarak görev yapmaktadır.
3. Başvurucu 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi gün Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunmuştur. Anılan paylaşımlar şu şekildedir:
“Keşke şehrimize bir film gelse…. yada bir sirk… sirkteki kafesin içinde bir maymun olsa… adı bende saklı…”
“O kadar vatan sevdalısınız madem iki adımlık yolu yürüyerek gidin. Deliye her gün bayram gürültüsü yapmayın. Ambulanslara yol acın, can güvenliği tehlikede olan insanları düşünün. İstanbulda insanlar köprüyü geçti, siz bir yürüyerek saat kulesine gitme zahmetine giremiyorsunuz.”
“1400 kişiyle darbe mi olur? Kimden neden emir aldığı bilinmeyen ve o emir komuta zincirine uymak zorunda olan gencecik insanlar dün kandırıldı ve katledildi. isyan bastırıldı ve sen hala insanları sokağa çıkmaya davet ediyorsun!!! Ne için??!! Talan için mi, birbirlerine kırdırmak için mi!!! Nasıl bir utanmazlıktır bu!!!“
“Hem demokrasiyi inkar edin işinize geldiğinde bütün imkanlardan yaralanın, tırsıncada o hortlaklaştırmaya çalıştığınız demokrasiye el pençe divan durun demokrasi kelimesini ağzınızda kirletmeyin!!!“
4. Bahse konu paylaşımlar nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. İfadesinde başvurucu; darbeye destek vermediğini, halkı aşağılayıcı bir tavrının olmadığını ve demokratik bir anlayışa göre yetiştiğini vurgulamıştır. Başvurucu, paylaşımlarını askerlerin linç görüntülerini izledikten sonra bu erlerin kandırıldıklarını düşünerek yaptığını, paylaşımlarında gece üçe dörde kadar trafiği tıkayıp havaya ateş açanları kınadığını ve ambulanslara yol verilmesini istediğini, “1.400 kişiyle darbe mi olur?” ifadesinin darbeye bir tiyatro göndermesi olmadığını, sadece böyle bir darbenin umutsuz ve başarısız bir teşebbüs olabileceği değerlendirmesinden ibaret olduğunu, bütün parti liderlerinin insanları sokağa çağırdığını, “nasıl bir utanmazlıktır” ifadesini ise havaya ateş açanlar için kullandığını belirtmiştir.
5. Soruşturma neticesinde “Keşke şehrimize bir film gelse…” paylaşımında birçok insanın vatan için can verdiği acı tablonun sirke, devlet büyüklerinin ise maymuna benzetildiği; “1.400 kişiyle darbe mi olur?…” paylaşımının ideolojik bir söylem olduğu, paylaşımda anayasal düzeni yıkma girişiminin övüldüğü ve”nasıl bir utanmazlıktır bu” ifadesiyle Cumhurbaşkanı’na hakaret edildiği; “Hem demokrasiyi inkar edin…” paylaşımında ise başvurucunun devletin demokrasi anlayışını beğenmeyerek ideolojik bir söylemde bulunduğu değerlendirilmiştir. Buna göre paylaşımların devlet memuruna yakışmayan söylemler içerdiği, söylemlerde bahsedilen kişilerin devletin idarecileri olduğu ve bu anlamda başvurucunun en üst amir konumundaki kişilere bu şekilde benzetmeler yapmasının devlet memuruna yakışmayan özellikler olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
6. Nihayetinde başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi –Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasal veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek– veaynı bendin (g) alt bendi –memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak- uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezasının uygulanması teklif edilmiş ve başvurucunun konuya ilişkin savunması istenmiştir.
7. Savunmasında başvurucu; yaptığı paylaşımların tek bir paylaşım gibi değerlendirildiğini, darbeyi övmesinin mümkün olmadığını, paylaşımlarında Fetullah Gülen’i ve onu destekleyenleri eleştirdiğini, Cumhurbaşkanı’na veya devlete yönelik bir hakarette bulunmadığını, darbe akşamı kimsenin olayın Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) bağlantısını anlayamadığını, iç savaş çıkmasından korktuğunu ve paylaşımlarının o anki kaotik ortamın verdiği psikolojik isyanın bir sonucu olduğunu, bu anlamda paylaşımlarının kastını aşmış olabileceğini vurgulamıştır. Sonuç olarak yüksek disiplin kurulu kararı ile isnat edilen fiillerin somut delillerle sübut bulunduğu kabul edilerek teklif edilen cezanın kabulüne karar verilmiştir.
8. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme, başvurucunun sosyal medya hesabından 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi ve yaşanan olaylarla ilgili düşüncelerini ifade etme şeklinde gerçekleşen eyleminin kendisine isnat edilen fiillerle örtüşmediği ve disiplin hukukunda yer alan tipiklik şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline oyçokluğuyla karar vermiştir.
9. Davalı idare, iptal kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Bölge idare mahkemesi, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...Belirtilen paylaşımlarda davacının açıkça Hükümet karşıtlığı içerisinde hareket ederek darbe girişiminin Fetö tarafından gerçekleştirildiği ve cesameti açık olmasına rağmen kontrollü darbe algısı oluşturmaya çalıştığı, darbe girişimine katılanları masum, Devlet müdahalesini ise katliam gibi göstererek Devlet büyüklerine suç isnadı ve hakaret anlamına gelecek ifadelerde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla siyasi ve ideolojik amaçlı bir bildiri mahiyetinde olduğu anlaşılan paylaşımları elektronik kitle iletişim aracıyla yaymak ve her hangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararı veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak ve Ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan, güvenliğini tehlikeye düşüren harekete yardım şeklindeki subuta eren fiilleri nedeniyle hakkında tesis edilen işlemde hukuka ve usule aykırılık, aki yöndeki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.“
10. Başvurucu, istinaf kararına karşı temyiz isteminde bulunmuştur. Danıştay Onikinci Dairesi, kararın ve dayandığı gerekçenin hukuk ve usule uygun olduğunu belirterek temyiz isteminin kesin olarak reddi ile kararın onanmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu, nihai kararı 14/12/2018 tarihinde öğrendikten sonra 10/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; yaptığı paylaşımların siyasi içerikli olmadığını ve görevine etkisinin bulunmadığını, hakkında yürütülen adli soruşturmanın takipsizlikle neticelendiğini, eylemi karşılığında uygulanan kanun hükümlerinin eylemiyle uyuşmadığını ve sonucu itibarıyla orantısız olduğunu belirterek devlet memurluğundan çıkarma cezası şeklindeki müdahalenin hukuk devleti ilkesini, kanunsuz ceza olmaz ilkesini, eşitlik ilkesini, masumiyet karinesini, çalışma hürriyetini, adil yargılanma hakkını, maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvuru konusu disiplin cezası ile ifade özgürlüğüne bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amacı haiz olup olmadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, başvuranın ifade hürriyeti ile kamu güvenliği ve düzeninin sağlanması anlamında diğerlerinin hakları arasında adil dengenin gözetilip gözetilmediği, bu anlamda idare ve derece mahkemeleri kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususu değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.
15. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) ve(g)alt bentlerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
18. Somut olayda başvurucu; sosyal medya paylaşımlarında ideolojik söylemlerde bulunduğu, darbe girişimini övdüğü ve Cumhurbaşkanı ile diğer devlet yöneticilerine yönelik hakaret içeren ifadeler kullandığı belirtilerek disiplin cezası ile cezalandırılmıştır (bkz. §§ 4-7). Anılan müdahalenin değerlendirildiği istinaf kararında ise paylaşımların siyasi ve ideolojik amaçlı bir bildiri mahiyetinde olduğu, ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan, güvenliğini tehlikeye düşüren harekete yardım niteliği taşıdığı ve elektronik kitle iletişim aracıyla yayıldığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Söz konusu karar, temyiz yolunda kesinleşmiştir (bkz. §§ 9, 10).
19. Açıktır ki idare ve derece mahkemeleri ile Danıştay, başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımlarıyla tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa’nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 657 sayılı Kanun’un 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunamaz. Nitekim aynı Kanun’un 125. maddesinde bu gibi eylemlerde bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.
20. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44).
21. Hiç şüphesiz Anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak, sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.
22. Kamu görevlileri tabi oldukları ve zikri geçen devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaklardır. Disiplin uygulamaları; devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; bu uygulamaların hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi, oluşturulan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır. (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).
23. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Somut olayda başvurucunun siyasi ve ideolojik açıklamalarda bulunduğunun kabulü üzerinden şekillendiği de gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerinin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir:
i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).
ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamasının değil başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası şeklinde kabul edilecek açıklamalar propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bir kamu görevlisinin açıkladığı düşünceyi yahut başkalarınca açıklanan bir düşünceyi yorumsuz bir şekilde paylaşmasının başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için ise açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez.
– Açıklamanın içeriği kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet göreviyle birlikte değerlendirildiğinde bu açıklamanın yapıldığı koşullarda başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhineikna çabası olarak vasıflandırmaya elverişli olduğunun,
– Somut olayın koşullarında kamu görevlisi düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).
iii. Buna ilaveten yaptığı bir düşünce açıklamasının bizzat kamu görevlisini siyasi kutuplaşmanın bir parçası hâline getirdiği veya siyasi kutuplaşmaya neden olduğu yahut kamu görevlisinin apolitik görüntüsünü bozduğu tespit edilmeli ve bunların kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmesi için kamu görevlilerinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
iv. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesinin bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmesi gerekmektedir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48).
v. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca (bkz.§ 33) ulaşılabileceği, başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir(Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).
vi. Değerlendirmelerin oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılması gerekmektedir (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).
24. Başvuru konusu paylaşımlar 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi günü yaşananlara ilişkindir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü, anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak değiştirmeyi amaçlaması ile yarattığı büyük çaplı fiziksel ve psikolojik tahribat dolayısıyla yıllarca ülke gündeminin ilk sırasında yer almış ve teşebbüs sürecine ilişkin meseleler -teşebbüsün nedenleri, arkasındaki yapılanma, süreç yönetimi gibi- gerek basın gerekse toplum nezdinde geniş tartışmalara konu edilmiştir. Bu anlamda başvurucunun yaptığı düşünce açıklamalarının ilkesel olarak toplumun dikkatini çeken bir meseleye ilişkin olduğunu ve ülke sorunlarıyla ilgilenme kapsamında kaldığını kabul etmek gerekir (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin geniş arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017; kamu görevlisinin ülke sorunlarıyla ilgilenmesi hakkındaki ilkeler için bkz. Hasan Güngör, § 49; Ömer Yalçın, § 27; Zeki Çınar, §§ 34, 35; Deniz Çelebi, B. No: 2018/22063, 2/11/2022, § 37).
25. Başvurucu somut olaya konu paylaşımları, darbe teşebbüsünün gerçekleştiği gece ve ertesi günü henüz olayların ciddiyetinin ve seyrinin herkes için yeterince açık olarak anlaşılamadığı bir sırada yapmıştır. Bu bağlamda başvurucunun gelişen olayları sahip olduğu son derece kısıtlı ve teyide muhtaç bilgiler üzerinden anlamlandırmaya çalıştığı söylenebilir. Nitekim başvurucunun darbeye katılımın 1.400 kişi ile sınırlı olduğuna, darbe tehlikesinin olayların ertesi günü sonlandığına ve olayın FETÖ ile bağlantısını anlayamadığına yönelik açıklamaları da bu bilgi eksikliğini teyit etmektedir (bkz. §§ 4, 7). Nihayetinde mevcut bilgi eksikliği ile psikolojik etmenler dikkate alındığında açıklamaların yaşanan olayların süregelen etkisi altında yapıldığı ve spontane bir tepkinin sonucu olduğu değerlendirilmiştir. Buna göre kullanılan ifadelerin yorumlanmasında söz konusu belirlemenin münhasıran gözetilmesi gerekir (süregelen etkiye ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 130; Deniz Çelebi, § 40).
26. Somut olaya konu açıklamalar idare ve yargısal merciler tarafından, silahlı darbe teşebbüsünün övülmesi veya bu harekete yardım olarak değerlendirilmiştir. Dahası başvurucunun açıklamalarının bazıları devlet büyüklerine hakaret olarak kabul edilmiştir (bkz. §§ 4-10). Şüphesiz başvuru konusu açıklamalar, darbe teşebbüsünün oluşturduğu tehlikenin boyutu ve darbenin engellenmesine karşı gösterilen mücadele gözetildiğinde devlet yetkilileri ve toplumun büyük bir çoğunluğu için kabul edilebilir bulunmayabilir. Ancak statü hukukuna tabi bir kimse tarafından yapılan bu gibi açıklamaların dahi temel hak ve özgürlükler bağlamında incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin yukarıda zikredilen ilkelerinin gözetilmesi hayati önemdedir.
27. Somut olayda başvurucunun darbeyi açıkça savunan herhangi bir ifadeye paylaşımlarında yer vermediği görülmektedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün bastırıldığına inanan başvurucu, darbe gecesinin ertesi günü insanların sokağa çağrılması yöntemini kendi bakış açısından doğru bulmadığını anlatmak için söz konusu paylaşımları yapmış, belirli bir kimseyi de işaret etmemiştir. Başvurucu paylaşımlarında herhangi bir siyasi aktör, oluşum veya ideolojiye yer vermediği gibi belirli bir kesimin açıkça lehine veya aleyhine değerlendirilebilecek bir ifade de kullanmamıştır. Ayrıca başvurucunun söz konusu açıklamaları kamu görevi statüsünü ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yaptığı da dosya kapsamında iddia edilmemiştir. Son olarak aynı paylaşımların konu edildiği adli soruşturmanın takipsizlikle neticelenmesi de dikkate değerdir.
28. Bu itibarla başvurucuyu cezalandıran idare ve müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Buna göre anılan mercilerin, paylaşımları soyut bir biçimde niteleyerek eylemin sübuta erdiğini belirtmek dışında başvuru konusu olayın koşullarını -zamanlama, bilgi eksikliği ve psikolojik etmenler- gözeterek değerlendirmedikleri, paylaşımların kamu görevlisinin terör propagandası -övme, desteklenme, yüceltme gibi- karşısındaki yükümlülüklerine ne şekilde aykırılık teşkil ettiğini açıklamadıkları, başvurucunun kullandığı dilin siyaseten taraflı olduğunu ve ifadeler ile başvurucunun tabi olduğu statü hukukunun getirdiği yükümlülükler arasında müdahaleyi gerektirecek derecede nesnel ve geçerli bir ilişki bulunduğunu ortaya koyamadıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla şu hâlde anılan mercilerin Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yönelen bu gibi müdahalelerde uygulanmasını beklediği ve yukarıda sıralanan ilkelere uygun bir değerlendirme yaptıklarını kabul etmek mümkün olmamıştır (ifadelerin nitelendirilmesine ilişkin bkz. Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 50/2021, § 34; kamu görevlisinin terör propagandası karşısındaki durumu için bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 50-72)
29. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya ortaya koyduğu kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa’nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
30. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve yargı mercilerinin başvurucunun devlet memurluğundan çıkarılma disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve bu -en ağır- müdahalenin orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
32. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 750.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararı karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Çorum İdare Mahkemesine (E.2017/146, K.2017/786) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; Çorum Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde diş hekimi olarak görev yapmakta iken sosyal medya paylaşımları nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Başvurucu 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi gün Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunmuştur:
“Keşke şehrimize bir film gelse…. yada bir sirk… sirkteki kafesin içinde bir maymun olsa… adı bende saklı…”
“O kadar vatan sevdalısınız madem iki adımlık yolu yürüyerek gidin. Deliye her gün bayram gürültüsü yapmayın. Ambulanslara yol acın, can güvenliği tehlikede olan insanları düşünün. İstanbulda insanlar köprüyü geçti, siz bir yürüyerek saat kulesine gitme zahmetine giremiyorsunuz.”
“1400 kişiyle darbe mi olur? Kimden neden emir aldığı bilinmeyen ve o emir komuta zincirine uymak zorunda olan gencecik insanlar dün kandırıldı ve katledildi. isyan bastırıldı ve sen hala insanları sokağa çıkmaya davet ediyorsun!!! Ne için??!! Talan için mi, birbirlerine kırdırmak için mi!!! Nasıl bir utanmazlıktır bu!!!”
“Hem demokrasiyi inkar edin işinize geldiğinde bütün imkanlardan yaralanın, tırsınca da o hortlaklaştırmaya çalıştığınız demokrasiye el pençe divan durun demokrasi kelimesini ağzınızda kirletmeyin!!!”
3. Başvurucu hakkında yapılan idari soruşturma sonunda 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi –Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasal veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek– ve aynı bendin (g) alt bendi –memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak– uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmiştir.
4. Başvurucunun açtığı iptal davasında İdare Mahkemesi davanın kabulüne ve işlemin iptaline karar vermiştir.
5. İstinaf istemi üzerine Bölge İdare Mahkemesi başvurucunun darbe girişiminin FETÖ tarafından gerçekleştirildiği ve cesameti açık olmasına rağmen kontrollü darbe algısı oluşturmaya çalıştığı, darbe girişimine katılanları masum, Devlet müdahalesini ise katliam gibi göstererek Devlet büyüklerine suç isnadı ve hakaret anlamına gelecek ifadelerde bulunduğu, paylaşımlarının siyasi ve ideolojik amaçlı bir bildiri mahiyetinde olduğu gerekçeleriyle İdare Mahkemesi kararını kaldırarak davanın reddine karar vermiştir (bkz. yukarıda § 9).
6. Türkiye’de, 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe girişiminde bulunulduğu, kamu makamları ve yargı organlarının olgusal temellere dayanarak bu teşebbüsün arkasında FETÖ/PDY’nin olduğunu değerlendirdikleri hususlarında bir kuşku bulunmamaktadır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin geniş arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Anayasa Mahkemesi Ayşe Nazlı Ilıcak [GK] (B. No: 2016/24616, 3/5/2019) kararında, tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesi aşamasında, başvurucunun darbe teşebbüsü gecesi ve sonrasında darbe teşebbüsünün gerçek bir darbe olmadığı ve FETÖ terör örgütü diye bir yapılanma bulunmadığı ifadelerini de içeren çok sayıdaki sosyal medya paylaşımları nedeniyle isnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varmış ve başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Ayşe Nazlı Ilıcak [GK], B. No: 2016/24616, 3/5/2019).
8. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak -sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında- bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girerek bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır. Kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36).
9. Devlet memurları söz konusu olduğunda, ödev ve sorumlulukları ile ifade özgürlükleri arasında dengeleme yapılırken görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarını koruyup korumadıkları ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda AİHM uygulamalarında memurun bulunduğu konum ile görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamlara bir takdir marjı tanınmaktadır (İsmail Sezer/Türkiye, B. No: 36807/07, 24/3/2015, § 28).
10. Kamu görevlileri yalnızca çalışma yaşamında değil çalışma düzeninin dışındaki özel yaşam alanlarında da bazı sınırlamalara tabidir (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63). Bu sınırlamaların temelini ise kamu görevlileri açısından geçerli olan Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevleri oluşturur. Bu kapsamda Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurların ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin olduğu belirtilmiştir. Söz konusu hükmün arkasında devletin kamu görevlilerinden özel bir güven ve sadakat bağlılığı ile kamu görevini yerine getirmelerini talep etme hususunda sahip olduğu meşru bir çıkarı bulunduğu düşüncesi yer almaktadır (Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 39).
11. Kamu görevlilerinin gerek çalışma gerekse özel hayatlarındaki davranışlarının memuriyetlerini etkilemesi hâlinde fiilleriyle orantılı bir disiplin yaptırımına maruz bırakılabileceklerinin kabulü gerekir. Ancak bunun için kamu görevlisinin fiilinin memuriyetini etkilediğinin idari ve yargısal makamlarca ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63). Bu çerçevede başvuru konusu paylaşımların memuriyete etkilerinin başvurucunun diş hekimi olduğu gözetilerek irdelenmesi gerekmektedir.
12. Hasta – hekim ilişkisi doğası gereği bilgi asimetrisine dayanmakta olup, bu bağlamda hekimin hasta üzerinde belirli düzeyde de olsa otorite geliştirdiği söylenebilir. Ayrıca, hastanın şikâyetine çare arayan taraf olarak hekime karşı ön koşulsuz güven ve teslimiyet duymasının anılan otoriteyi daha da kuvvetlendirdiği kabul edilmelidir. Bununla birlikte hekimin böylesine baskın olduğu bir ilişkide ve dinleyici taraf olan hastanın zorunlu olarak düşünce aşılama ya da fikir telkinine maruz kalması da kaçınılmazdır (Engin Kabadaş, B. No: 2014/18587, 6/7/2017, § 44). Buna göre, anılan ilişkinin doğru yönetilebilmesi ve hizmetin belirli bir standart üzerinden tanımlanabilmesi adına, hekimin başta siyasi faaliyetler olmak üzere hizmetin tarafsızlığının sorgulanmasına neden olacak nitelikteki davranışlardan kaçınması mutlak öneme sahiptir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16 Mart 2022, § 43)
13. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir.
14. Başvuru konusu paylaşımlar 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi günü yaşananlara ilişkindir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü, anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak değiştirmeyi amaçlaması ile yarattığı büyük çaplı fiziksel ve psikolojik tahribat dolayısıyla yıllarca ülke gündeminin ilk sırasında yer almış ve teşebbüs sürecine ilişkin meseleler -teşebbüsün nedenleri, arkasındaki yapılanma, süreç yönetimi gibi- gerek basın gerekse toplum nezdinde geniş tartışmalara konu edilmiştir.
15. Somut olayda başvurucu Çorum ilinde bulunan Devlete ait bir Hastanede diş hekimi olarak hizmet vermekte olup hizmet alanlar açısından önemli bir rolünün olduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan ülkemizde “hekimlik” mesleği toplum nezdinde diğer kamu görevlerinden farklı bir konumdadır. Bu bağlamda gerektiğinde her an ulaşılabilen ve sağlık hizmeti sunan hekimin yalnızca hastane içinde çalışan bir kamu görevlisi olmanın ötesinde toplumda tanınabilecek, eylem ve söylemleri ile emsal teşkil eden ideal bireyi sembolize etmekte olduğu dikkate alınmalıdır. Bundan dolayı herkese sağlık hizmeti sunan hekimler tarafından toplumsal meselelere ilişkin olarak yapılan ifade açıklamalarının herhangi bir vatandaş veya kamu görevlisine kıyasla toplumda daha fazla karşılık bulduğu unutulmamalıdır.
16. Bir kamu görevlisi olarak hekimlerin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancak somut olayda görevi gereği sağlık hizmetine ilişkin kamu hizmetinden sorumlu olan başvurucu, ülkenin tamamını etkileyen 15 Temmuz darbe teşebbüsünü senaryo olarak betimleyen paylaşımlarda bulunmuştur. Darbe teşebbüsünün Devletin varlığı ve bütünlüğüne yönelik bir hamle olduğu ve arkasında FETÖ terör örgütünün yer aldığının ortaya çıkmasından sonra dahi darbenin mevcut yöneticiler tarafından yapıldığı anlamında yorumlar yapması ve darbenin başarısız olmamasını arzu eden paylaşımlarda bulunması, devlet yöneticilerini ve siyasetçileri suçlayan görüşler yazması, bir kamu görevlisi olarak kendisinden beklenen özel bir güven ve tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı bulunabilir.
17. Gerçekten de başvurucunun herkesin erişimine açık bir hesaptan yaptığı paylaşımlarının tarihleri dikkate alındığında paylaşımların spontane bir paylaşım olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla başvurucunun paylaşımlarıyla -hekimlik mesleğinin etki alanı değerlendirildiğinde- nesnel davranması beklentisi olan diğer kişiler üzerinde tek yanlı, uygunsuz ve şiddetli etkiler yaratmaya elverişli olduğu kabul edilmelidir.
18. Somut olayda ifade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) ve(g)alt bentlerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
19. Başvurucu diş hekimi olarak görev yapmakta olup, darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi günü yaşananların takip edebilecek ve darbe teşebbüsünün FETÖ terör örgütü tarafından organize edildiğini anlayabilecek bir konum ve unvanda görev yapmaktadır. Ayrıca başvurucu sıradan bir görev ifa etmemekte Devlete bağlı bir hastanede diş hekimi olarak çalışmaktadır. Başvurucunun diş hekimi olması, açıklamalarının potansiyel etkisi ve şiddeti ile kışkırtıcı ve meşrulaştırıcı niteliği karşısında başvurucuya verilen disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır.
20. Öte yandan başvurucunun açıklamalarının, yaptığı mesleğin sosyal, siyasal veya ekonomik durumuyla ilgili olmadığı açıktır. Diş hekimi olan başvurucunun darbe teşebbüsü gecesi ve hemen devamında aleni bir şekilde sosyal medyada yaptığı, tarafsızlığını tartışmaya açacak şekildeki paylaşımlarından dolayı disiplin soruşturması yapılmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez.
21. Diğer taraftan sağlık hizmeti niteliği gereği yarı kamusal bir hizmet olduğundan anılan hizmet kamunun yanı sıra özel sektör tarafından da yaygın olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasının başvurucunun hayatını idame ettirmesine engel olacağını söylemek mümkün değildir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16 Mart 2022, § 46). Buna göre anılan disiplin cezasının orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucunun söylemi ile hakkında verilen disiplin cezasının ağırlığı dikkate alındığında, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığının söylenemeyeceği, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU